Ölüm insanı unutmuyor…

thevoiceinsidebycowluvaec71

Bedelsiz nimetin kıymeti bilinmez derler
Hakikaten öyle dostlar
Bir tuhaf yaşıyor bir tuhaf harcıyoruz ömrümüzü
Miras yediler gibi nasıl geldi nerden geldi diye sormadan
Hemen hepimiz,mutlaka uyanacakmışız gibi yatıyor,
hiç ölmiyecekmişiz gibi güne başlıyoruz
Gelecek ümidiyle bu günü yaşıyor,
”bir gün diye,diye günleri, ayları,yılları,nihayet
koskoca bir ömrü geride bırakıyoruz

Ayılması olmayan bir sarhoşluğun bulanıklığında
ya yelin savurduğu yaprak misali hayatın önünde sürükleniyor
ya da ”vur patlasın,çal oynasın”nidalarıyla hayatı peşimizden sürüklüyoruz

Çoğunlukla ve arzularımızın eline bırakıyoruz
hayatımızın iplerini
Durum böyle oluncada tutkularımızı sınırlayan
şeylere tahammülümüz kalmıyor ve haklı bile
olsa herhangi bir sınırlamayı, özgürlüğümüze
müdahele gibi algılıyoruz
Sınırsızlık özlemi hayatımızdaki belirgin tüm hatları siliyor
Böyle olunca fırsat ile felaket, umut ile hüsran,
sevgi ile nefret ve daha ne varsa iç içe yaşanır hale geliyor

Bu yüzden nerede duracağımızı nerede soluklanacağımızı kestiremiyoruz
İşin kötüsü bunu far ettiğimiz yerde zaman daha bir süratli akıyor
Şöyle bir soluklanıp uğruna bir ömür adanmış şeylerin muhasebesine
oturduğumuzda hayatın zembereği çıkıyor
Ve çarklar tersine dönmeye kalan bir avuç ömrü hızla öğütmeye başlıyor

NETİCE?


BÜTÜN YOLLAR ÖLÜME ÇIKIYOR

VE GERÇEK!

İNSAN ÖLÜMÜ UNUTSADA

ÖLÜM İNSANI UNUTMUYOR

27f932b1fd82d8f5052179f4aea23b28
Published in: on Aralık 27, 2008 at 10:21 pm  Yorum Yapın  
Tags: , , ,

Leyla ile Mecnun…

/Leyla′ya, Leyla demek Mecnun′luğa taliplikmiş
şimdi bana Leyla′dan geçmek düşer
bu,
ayrılığın tek çaresiymiş
/

gitmeli buralardan
bu su kendini çoğaltıyor seni andıkça
her teşekkürde sen muhakkak karşımdasın
tüm şairler seni tanıyor sanki
hep seni yazıyorlar
ağzımda deniz kokusu
bu vapur da sana boşalıyor ey sevgili!

sen unutulduğun kadar sevgilisin
İbrahim′in yüreğine ateş üfler nefesin
Bak, bu karınca da çatladı merhamet yolunda
seni hangi kavme tufan olarak gönderdiler
ahh Leyla, ey ademoğlunun en büyük imtihanı
sen ve gece, siyah üstüne siyah
bu ceylan da kan kusar ey sevgili!

buralardan gitmeli diyorsam sen elbet
beyaz olan her şeyden
aklımdan, şu çiy düşmüş kirpiklerimden yani
bu yağmur seni hatırlatmalı
bu deniz, bu çay bahçesi başkalarının olmalı

tüm mezarlıklarda geçerli referansın
bu şehir de sen gibi artık
gittikçe unutuldu ölüler
gittikçe sıradanlaştı aşk
anneler bile vazgeçti çocuklarından
sahi ben nesiydim bu aşkın ey sevgili?

ben olmasam da vapur saatinde kalkacak
kadıköy telaşlı, üsküdar mahsun kalacak
o kitapçı bir başka müşteriye hoşgeldin diyecek
artık başka bedenlere iştahlanacak bu yangın ey sevgili

sen başkalarına hazırlanırken
işte o gün gözlerim gözlerin olacak
bir bulut yükünü taşıyamayacak
kan akacak o zaman kan
geçtiğim tüm yollardan geçeceksin
zihninde benden kalma menkıbeler
gözlerinde resmedilmiş karşılıksız bir sevda
tüm telaşlarından sıyrılıp
bir adım daha üsküdar, bir adım daha ayrılık
artık bu ölüyü anmanın vakti gelmiştir ey sevgili!

Published in: on Aralık 4, 2008 at 10:46 pm  Yorum Yapın  
Tags: , , ,

Ya Rab Bu Ugursuz Gecenin Yok Mu Sabahı?


Ya Rab Bu Uğursuz Gecenin Yok Mu Sabahı?

“İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden, bizi helâk eder misin, ALLAHım?”
(Arâf Suresi 155. Ayetin bir kısmı)

Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?
Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı!
Nûr istiyoruz… Sen bize yangın veriyorsun!
“Yandık” diyoruz… Boğmaya kan gönderiyorsun!
Esmezse eğer bir ezelî nefha, yakında,
Yâ Rab, o cehennemle bu tûfan arasında,
Toprak kesilip, kum kesilip Âlem-i İslâm;
Hep fışkıracak yerlerin altındaki esnâm!
Bîzâr edecek, korkuyorum, Cedd-i Hüseyni,
En sonra, salîb ormanı görmek Harameyni!…
Bin üç yüz otuz beş senedir, arz-ı Hicazın
Âteşli muhitindeki sûzişli niyâzın
Emvâci hurûş-âver olurken melekûta;
Çan sesleri boğsun da, gömülsün mü sükuta?
Sönsün de, İlâhi, şu yanan meşal-i vahdet,
Teslis ile çöksün mü bütün âleme zulmet?

Üç yüz bu kadar milyonu canlandıran îman
Olsun mu beş on sersemin ilhâdına kurban?
Enfâs-ı habisiyle beş on rûh-u leimin,
Solsun mu o parlak yüzü Kuran-ı Hakimin?
İslâm ayak altında sürünsün mü nihâyet?
Yâ Rab, bu ne hüsrandır, İlâhi, bu ne zillet?
Mazlûmu nedir ezmede, ezdirmede mânâ?
Zâlimleri adlin, hani öldürmedi hâlâ!
Câni geziyor dipdiri… Can vermede mâsûm!
Suç başkasınındır da niçin başkası mahkûm?
Lâ yüsele binlerce sual olsa da kurbân;
İnsan bu muammalara dehşetle nigeh-bân!

Eyvâh! Beş on kâfirin îmanına kandık;
Bir uykuya daldık ki: cehennemde uyandık!
Mâdâm ki, ey adl-i İlâhi yakacaktın…
Yaksaydın a melunları… Tuttun bizi yaktın!
Küfrün o sefil elleri âyâtını sildi:
Binlerce cevâmi yıkılıp hâke serildi!
Kalmışsa eğer bir iki mâbed, o da mürted:
Göğsündeki haç, küfrüne fetvâ-yı müeyyed!
Dul kaldı kadınlar, babasız kaldı çocuklar,
Bir giryede bin ailenin mâtemi çağlar!
En kanlı şenâatle kovulmuş vatanından,
Milyonla hayâtın yüreğinden gidiyor kan!
İslâmı elinden tutacak, kaldıracak yok…
Nâ-hak yere feryâd ediyor: âcize hak yok!
Yetmez mi musâb olduğumuz bunca devâhi?
Ağzım kurusun… Yok musun ey adl-i İlâhî!
 

Published in: on Aralık 4, 2008 at 10:07 pm  Yorum Yapın  
Tags: , ,